24 Aralık 2017 Pazar

ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK MU?

   

      Çok sevdiğimiz bir yere gittiğimizde eğer döneceğimizi biliyorsak o yer bize çok tat vermez aslında. Ne kadar güzel olursa olsun! İlk vardığımızda o yerin güzelliğine rengine kapılırız elbet. Yani geri döneceğimizi bilsek de pek düşünmeyiz döneceğimiz zamanı...Ya da düşünmek istemeyiz. Esasında hep orada kalmak ve oradaki bütün güzellikleri yaşamak, sahip olmak isteriz...
    Mesela  havasıyla, suyuyla, doğal güzellikleriyle belki de çektiğiniz deliksiz bir uykusuyla, unutamayacağınız lezzetlerle dolu olan bir yer. Ya da hasretliğini çektiğiniz uzun zaman ayrı kaldığınız memleketiniz....
   Velhasıl  o yerlere gittiğinizde eğer geri dönüş varsa bu çok da tat vermez insana, hatta dönme zamanı yaklaştıkça eziyete dönüşür döneceğini bilmek. Ne güzelliği kalır ne tadı... Biliyorsun ki ait olduğun yer değildir orası. Sebebi budur belki de... Acaba bundan kurtuluş ait olduğun ve sürekli kalacağın yeri sevebilmek midir? Sevmek midir?
      Evet, şöyle düşünüp bakınca dünya hayatı o kadar  güzel ki; doğal güzellikleri, denizleri, gölleri, dereleri, ırmakları, havası, güneşi, geceleri ve yıldızları...çeşit çeşit lezzetleri, sevgiler, sevdalar ve evlatlar, anneler, babalar, kardeşler hepsi birbirinden kıymetli değerler...
     Düşününce bu kıymetleri, bu güzellikleri bırakıp döneceğini bilmek acı geliyor olsa gerek...
    Bir gün döneceğini bilmek dünya-ahiret hayatında da acı veriyor insana ama insan yine dönüş zamanı yaklaşınca fark ediyor bunu!
   Geldiğinde unutmamalı insan döneceğini, ait olduğu yere göre yaşamalı, en azından hatırlamalı döneceği yeri sevmeli insan sevebilmeli...

   Ölmek de var Dönmek de...

12 Aralık 2017 Salı

MAKAM


    
   


  Makam; mevki, kat, yer. Büyük ve önemli bir görev yeri, manaları taşır. 
     

Önemli bir mevki olduğundan bu yerin kıymeti, yetki ve sorumlulukların derecesi ile eşdeğer olabileceğini anlamak yanlış olmayacaktır. Hayvanlar aleminde bunun karşılığı tamamen somut bir güç ile ölçülebilirken biz insanlar için durum böyle değildir şüphesiz. 
 Peki biz insanlar için makam durumu neye göredir acaba? En yüksek makama nasıl ulaşabilir insan?
  Toplumsal bir varlık olan insan, sahip olduğu bilgi, yetenek ve tecrübeleri çerçevesinde görev ve sorumluluklar yüklenir veya toplum tarafından yetkilendirilirler. Bu çerçevede farklı  mevkilere gelerek yetkileri kapsamında sorumluluklarının gereğini yaparlar. Yani makam sahibi olurlar! Bulundukları bu makamlara göre saygı görürler! ve bulundukları makam derecelerine göre diğer insanlar ile muhatap olurlar. Yüksek mevkilerde bulunanlar daha aşağıda bulunan mevkilerle veya sıradan insanlarla muhatap olmaz hatta aralarına mesafe koyarlar. Bu, onun diğerlerini küçümsemesinden değildir elbet, Makamlarının gereğidir...Seviye farkından dır belki de!
   Hal böyleyken bugün makam sahibi dediğimiz insanlar neden herkes tarafından saygı görmez, benimsenmezler. Makamlarına neden saygı gösterilmez yada takdir edilmezler? Bu durum makamlarının sorumluluklarını yerine getiremediklerinden midir ? yada makamlarının hakkını veremediklerinden midir? Acaba makam dediğimiz şey başka bir mana mı  taşımalıdır? Makamların en yücesi hangi makamdır? İnsan için gelip geçici olan makamlar gerçekten önemli midir?...gibi sorular, gelmiyor değil insanın aklına!
     Hiç şüphesiz öyledir aslında, biz inananlar için. Makamların en büyüğü, her şeyin Sahibi, yetki ve sorumluğu O' na ait olan, Yüce Yaratandır...Esas Makam bu dur. Makam kavramı böyle anlam bulur..Makamların diyoruz, çünkü bu Yüce Makam dışında bu Makam'a yakınlık dereceleri ile derecelendirilmiş makamlar da vardır..O' nun yakınında olanlar, Melekler hatta melekler arasından bir kısmı, peygamberler hatta peygamberler arasından bir kısmı,  insanlar ve hatta insanlar arasından da  bir kısmı, o makamlara sahiptirler.
      Biz insanlar arasında bile makam diye adlandırdığımız dereceler varken Yaradan katında da durumun böyle olduğu yani Makam dereceleri olduğu bilinmektedir şüphesiz...
   Yine insanlar arasında makam sahibine ulaşmak ne kadar zor ise ve bir silsile  gerektiriyor ise, bu yüksek Makam'a ulaşmak daha da zor olsa gerek!                                          Evet, esasında biz insanlar dua yordamı ile ulaşırız ancak, bu en yüksek Makama...Yaradana! Yani yolu budur, böyle bildirilmiştir bizlere.
       Bu manada insanın aklına şu  gelebiliyor; " Her şeye muktedir olan Yaratıcı neden bizimle konuşmaz sorduklarımıza veya dualarımıza neden bizimle konuşarak cevap vermez, hiç düşündük mü? Her insanla ayrı ayrı konuşmaya görüşmeye muktedirdir, bunda HİÇ şüphe yoktur elbet... 
       Peki Neden durum böyledir?  Acaba biz sıradan insanlar Yaradan makamına göre cahil ve bilgisiz miydik?, makam sahibi kişiler olamadığımızdan mıdır? O Yüce Makam' a yaklaşabilmek  ilimle midir?  ve bu ilme paralel yapılan salih amellermidir? O'nun ayetlerini(delil,ispat) okuyabilmek midir? bu Makama yaklaşabilmek ulaşabilmek.
    Bütün bu sorular belki de Bu Yüce Makama yakın dereceler elde edebilmenin yolunu göstermektedir bizlere...
   Ne dersiniz!!!
    

9 Aralık 2017 Cumartesi

MAYA


        


        Mayalar; tek hücreli canlılar grubunda bir çeşit mantardır, içine katıldığı besinlerin yapısını değiştirerek ( besinlerdeki şekeri parçalayıp alkol ve karbondioksit açığa çıkarırlar.) farklı ürünler elde etmek için kullanılırlar. Besinlerin yapısına girerek özünü değiştirirler...
            Maya demişken bu bilgiyi vermeden geçmek olmazdı. Peki biz İNSANOĞLU' nun da bir mayası var mıydı acaba? 

  

       Hiç düşündük mü? Yoktan var etmek, korumak, kollamak, yok etmek (helak etmek), bağışlamak, merhamet etmek ve TEK olmak gibi daha bir çok özelliğini, kısmen taşıyor muyuz acaba insanoğlu olarak, Yüce Yaratıcının...  Yaradanın biz insanoğlunu yaratırken ruhundan üflediği neydi? Bize ne kattı acaba? Akıl mıydı? yoksa ruhumuzun ta kendisi miydi!    
      Yüce Yaradan Allah (c.c.) İnsanı yarattı ve ona ruhundan üfledi. Kendi Öz varlığından! Kutsal Kitabımızda bildirildiği üzere özümüzde "O" büyük Kudretin izlerini taşıyoruz şüphesiz...
     İnsan aklını kullanarak üretir var eder hatta tabiri caizse yoktan var eder. Şu an var olan bir çok şey önceleri yoktu. Çok eski çağları düşünürsek doğada ham olarak var olanlar nesnelerden (taş toprak su ağaç vs.) olmayan nesneleri var ettik aslında..Aklımızı kullanarak, bilimi ve ardından da teknolojiyi kullanarak  olmayan bir çok şeyi  ürettik meydana getirdik. Yüzyıllar önce yaşayan insanlara şu an var olan teknolojiyi gösterme imkanımız olsaydı eğer, bunun ilahi güçler tarafından meydana getirildiği düşünülürdü şüphesiz. Bunları meydana getirebilecek kudreti ve aklı kendilerinde asla bulamazlardı o günün insanları. Yani insan kendi yaptıklarına bile şaşar kalırdı. İnanamaz, anlam veremezdi. Akıl böyle bir şeydi. İnsanoğlu için kendi Kudretinin göstergesiydi.
      Bütün bunların yanında bir de hala tanımlayamadığımız, Ruh dediğimiz bir olguya sahipti insanoğlu. Bilimin henüz tam olarak tanımlayamadığı anlamlandıramadığı Ruh olgusu!
      Merhamet, vicdan, sevgi, aşk, hırs, kin, nefret ve daha bir çok kontrol edemediğimiz duygular, Ruhun tanımında mı var mıydı acaba? Mesela bizden olanı çok sever, merhamet ederiz yoğun bir koruma ve kollama duygusu duyarız onlara, yani çocuklarımıza karşı. Güzel olanı severiz hatta aşık olup gönülden bağlanırız, kıymet veririz. Kötüden kötülükten nefret eder ve hatta kötüye, kötülüğe karşı yok etme cezalandırma isteği bile duyarız bazı zamanlar..Acaba Ruh olgusu muydu bunları kontrol eden?
   Bununla beraber özgür kılınmış irademiz de vardı. İstediğimizi yapar istemediğimizi yapmayız. Yani bu dünya da takdir yetkisi bize aittir çoğu zaman..
    Tüm bunlara baktığımız da aklımız, ruhumuz ve özgür irademizde acaba Yüce Yaradanın izleri mi vardı? diye düşünmemek içten bile değil aslında...     ve acaba MAYALANDIK MI? Yaradan tarafından! varın siz düşünün...

   Ne der MEVLANA Hazretleri; " Bozuk olunca maya; ne ar tanır ne haya."

 Kutsal Kitabımız da bu konu bizlere şu şekilde bildirilmiştir;

  "Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!»"  Hicr-29

   "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." Sad-72  


Mayası sağlam olanlardan olabilmek dileğiyle...




4 Aralık 2017 Pazartesi

ADAM!

  

     Zaman zaman, Adam gibi adam!!! Adam mısın sen!!! Bırak ya hu o da adam mı!.. gibi söylemlerde bulunuruz. Peki adamlık nedir? Kime göre, neye göre adam olunur acaba? Adamlığın cinsiyetle ilgisi var mıdır? 


    Adam; Adem (a.s.) ile doğdu, O'nunla varlık buldu aslında. ilk adam Adem (a.s.) 'dı şüphesiz. Yaratıcının kıymetlisiydi ilk insan Adam, Adem... 
   Yaradılışta kusursuzdu, hatasızdı belki de. Yaratıcının, meleklerin bile önünde secde etmelerini isteyecek kadar değerlisiydi, Adem...(a.s.)

     Hiç süphe yok ki adam olmak, adem olmak Yüce Yaratıcı' ya göredir. O' nun öğütlerine uymak, emir ve yasaklarına itaat etmektir böyle başlar adamlık aslında. Nedir bu öğütler? Din öğretisidir esasında, yani Yaratıcı bu öğretide doğruluğu, dürüstlüğü, kalp kırmamayı, yardımlaşmayı, büyüklere, anne ve babaya saygıyı, küçükleri sevmeyi, israf etmemeyi ve emanete ihanet etmemek gibi daha birçok  toplumca kabul görmüş değer  yargılarına uymayı öğütler. 
    Bu öğretide Yaratıcı, Adem oğluna Adam olmayı öğretir aslında. Adam gibi adam olmayı!!! 
    Bunun yanında Adem oğluna özgür irade ve nefis dediğimiz kontrol etmekte zorlandığımız arzu ve istekleri yüklemiştir Yüce Yaratıcı. Özgür irademizle seçeriz yaşama şeklimizi. Yani Yaratıcının öğütlerine uyma yada uymama özgürlüğü bize aittir. Adem oğlu bu öğütlerden bu değer yargılarından uzaklaştıkça Adamlık dediğimiz tanımlamadan da uzaklaşır şüphesiz. Mesela yalan söylemek, dürüst olmamak, ihanet etmek (mala veya insana), israf etmek, iftira etmek bir adamlık göstergesi değildir. Toplumca kabul görülen değer yargıları aynı zamanda bir din öğretisidir. Diyebiliriz ki bunlardan uzaklaşmak adamlıktan uzaklaşmakla eşdeğerdir.   

  Adamlık konusunun cinsiyetle ilgisi var mıdır? Adam dediğimiz Adem oğluna itaat eden, seven ve saygı duyan kadın, Adem' in, Adamın baş tacı olmuş, Adamlığın da üstünde yerini almıştır vesselam...


Çok Kıymetli ağabeyime ithafen...

1 Aralık 2017 Cuma

SÜS

         Canlılar neden olduğundan daha güzel görünmek isterler? Neden böyle bir çaba içerisindedirler sürekli, hiç düşündük mü? Olduğundan güzel veya gösterişli görünmek aslında bir aldatmaca mıdır? 
         Doğadaki bir çok canlıda, kendisini karşı cinse beğendirme ve karşı cinsi etkileyebilme çabası vardır.  Fakat bu, canlılar için akılcı değil iç güdüsel bir davranıştır. Tek amaçları, türlerini sorunsuz bir şekilde devam ettirebilmektir.                                                   Mesela, kemancı yengeçlerinin kendisinden daha küçük kıskaçlı yengeçleri komşu edinerek  bölgesinde en gösterişli ve en büyük kıskaçlı yengeç olma çabası, tamamen dişiyi aldatarak elde etme davranışıdır. Çünkü dişiler en büyük kıskaçlı erkeği seçerler. 
      Yine erkek çardak kuşu, eş olarak seçilebilmek için şaşılacak bir şekilde yuvasını süsleyerek dişi çardak kuşunu etkilemeye çalışır. Süse ve yuvaya aldanan çardak kuşu eşini bu sayede seçer. Bunun gibi daha bir çok örnek verilebilir. Hatta bitkiler gösterişli çiçekleri ve etkileyici kokularıyla, arıları çekerek tozlaşmayı sağlarlar.                                                          Canlılar kendilerini süsleyip gösterişli hale getirerek bunu eş seçiminde ciddi bir şekilde kullanıp sağlıklı bir şekilde türlerinin devamını sağlarlar. Bunun bir süs ve aldatmaca olduğu fark edilse bile artık sonuca ulaşılmıştır. 
       Peki biz insanlar neden olduğumuzdan daha güzel görünmek isteriz? Bugün Sosyal medya hesaplarında insanların olduğundan çok daha güzel görünmesinin altında teknolojik süslenmenin olduğunu şüphesiz hepimiz biliriz. Erkek olsun bayan olsun bir çoğumuz için durum böyledir.  
   Profil fotoğrafı seçerken en doğal halimizi paylaşmayız şüphesiz, en azından yeni nesil teknoloji istemesek de güzelleştirmiştir bizi, olduğumuzdan daha fazla...
   Canlılar doğal süslenme yöntemlerini kullanırken biz insanlar teknolojiyi kullanarak aldatırız birbirimizi ve maalesef aldanırız da! Hatta sosyal medyada ünlülerin makyajsız halleri konusu çoğu zaman ilgimizi çekmiş ve ne kadar aldandığımızı bize göstermiştir. Eskiden ünlü film yıldızlarının bu süslü hallerine hayranlıkla bakarken şimdilerde herkes bir film yıldızı gibi görünür olmuştur bu sayede!
  
    Sonuç olarak süs biz insanları aldatan bir faktör mü olmuştur yoksa "öz güvenimizi yükselten" bir etken mi? 
  Varın orasını siz bulun,  Sağlıcakla DOĞAL kalın...